8 MART
DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNE MAĞLUP GİRENLER
“Dişisine
kötü davranan tek canlı insanoğludur” der Jack LONDON. Özgecan’ın tecavüz
edilip yakılması bir kere daha göstermiştir ki; Jack London’ın bu sözü
söylemesinin üstünden geçen onca zamana karşın insanoğlu bu konuda kendine
yakışır kayda değer bir ilerleme sergilemekten uzak kalmış. Hatta kızdıkça hayvan isimleriyle hakaret
etmeyi bir kenara bırakıp onlardan bir şeyler öğrenmeyi deneme vakti gelmiş de
geçiyor bile.
Daha
söyleyeceklerim var elbette fakat içinizden bir çok kişinin aklından “ohooo
olay yaşanalı ne kadar zaman oldu, yeni mi aklınız başınıza geldi?…vb” şeklinde
geçirdiklerini tahmin edebiliyorum.
Çalışmalarımızı
aylık sürelerle hazırlayarak sizlerle paylaşıyor olmamıza rağmen elbette bir
kadına yönelik bu kadar insanlık dışı olay nedeniyle istisna yapıp arada yayın
yapabilirdik. Ama istedik ki saman alevi gibi bir anda tutuşup bir anda
sönüveren haklı isyanlarını dünden yarına unutuveren toplumumuza yarasını
kanatmak pahasına acı gerçekleri gözlerine sokalım ve yüreklerini daraltma
riskine rağmen silkinmesi için bir kere daha dürtükleyip hatırlatalım.
Hepimiz
en az bir şekilde tepkimizi gösterdik. Kimimiz sokaklara dökülüp toplum vicdanının
sesi oldu. Kimimiz siyahlara büründü. Kimimiz facebook, twitter, instagram …vb
gibi sosyal paylaşım sitelerinde ya da başkaca sanal platformlarda acısını,
ayıplamasını haykırdı. Kimimiz demeçlerinde, köşe yazılarında konuya yer verip
toplumca geldiğimiz vahim noktaya dikkat çekti. Kimimiz whatsapp’da durumunu 3
siyah kare kutucuk yaptı. Kimimiz change.org’da kampanya imzaladı. Kimimiz senaryolarında benzerliklerle konuyla
ilgili mesaj verdi. İmkanları ölçüsünde tüm bu tepkileriyle “yeter” demek istedi
başta kadınlarımız olmak üzere halkımız. “Artık bunları görmek istemiyorum”,
“kadınlara yönelik şiddet bir son bulsun”, “yeter artık kadının giydiğiyle
değil, giydiği yüzünden yaşadıklarıyla mücadele edin”, “yeter cehalet ve
kolaycılıkla kendi sahip çıkamadığınız namusunuzu kadına endekslemeyin”, “yeter
artık kadınlara söverek erkeklik yarışına girmek yerine adam olun,
sevdiklerinizi doğru düzgün sevin”, “ yeter artık taciz ve tecavüz yasalarla
gereğince cezalandırsın”, “yeter artık
adam olun, insan olalım”, “ yeter artık kadını siyasete kötü malzeme haline
getirmeyin”, “yeter artık medyanın gün doldurmak ya da konuları gözden uzak
tutmak zihniyetiyle kadına yönelik iğrenç şiddet hikayeleri son bulsun”…vb
demek istedi.
Ne
yazık ki sahip oldukları imkanlarla insanın tüylerini diken diken eden,
insanlığımızdan utandıran, tahammül edilmesi zor sözler sarf edenler de oldu.
Yapılması gereken şey basit arkadaşlar. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz”
zihniyetiyle çirkin, insanlık dışı yorum yapanların albümlerini almayın, köşe
yazılarını okumayın ve gazetelere hakkında şikayette bulunun. Bu tip insanlara
verilebilecek en büyük ceza görmezden gelmek; zira birinin cevabı, fark
edildiği bilgisiyle geri dönüyor kendisinde. Sizin cevabınız içindekileri
dinleme ve anlama yeteneği olan bir kimsenin zaten o şekilde konuşması ya da
yazması söz konusu değildir.
Peki
en önemlisi bu acı olayın tekrarlanmaması için ne yapmak lazım. Lütfen “Toplum
böyle, giderek de kötüleşiyor” kolaycılığına sığınmadan düşünelim ve hatırlayalım ki; sonuçta toplum dediğimiz
senin benim gibi insanların birleşiminden oluşuyor.
Olanca
imkanımızla tepki koymak güzel hele bu denli acı bir olayla olsa da insanların
birbirine kenetlenmesi kesinlikle şahane. Ama yeterli mi?
Eğitim
anne karnında başlayıp mezarda biter diyenlerdenim. Sizce de çifte standartlı
çocuk yetiştirme eğilimine büyük oranda bir son vermek gerekmiyor mu? Kaçımız
evde oğullarına “kız kardeşinle / ablanla (hatta annenle) doğru konuş, saygılı
ve özenli davran”, “kız kardeşinin/ablanın/ annenin kıyafetiyle değil; adamsan
giydikleri yüzünden kendisine terbiyesizlik edenlerle mücadele et”, “konuştuklarında dinle, sözlerini
bitirmelerine izin ver”, “hayatları hakkındaki kararlara saygı göster” …vb
şeklindeki sözleri sarf ediyor?
Giderek
yaygınlaşan ilahiyat okulları ve kızı erkeği ayrıştırmaya yönelik eğitimle
henüz fidan olan çocuk ve gençlerimiz ne ara karşı cinsle nasıl bir arada
olunur, nasıl oturulur, nasıl konuşulur ahlakını öğrenecek? Doğru şekilde
yaşamayı öğrenemeyen çocukların doğru davranmalarını, hele hele yüksek
mevkilere geldiğinde doğru kararlar vermesini beklemek ne denli doğru?
“Bir
ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüklerine bakın.”
Der Albert CAMUS. Ülkemizdeki son ölümlere bakarak kim görmek için can atılası
bir ülke olduğumuzu söyleyebilir Allah aşkına?
Şu bir
geçek ki yaşanan her türlü vahşette hepimizin parmağı var. Kimimiz “dişi köpek
kuyruk sallamazsa erkek köpek peşine düşmez”, “bir kadın hayır diyorsa aslında
evet demektir, ya da nazlanıyordur”, “mini etek giyip sokağa çıkıyorsa;
aranıyordur” ...vb şekildeki cahilane sözlerden cesaret alıp arsız
davranışlarıyla. Kimimiz “ya aman banane, beni ilgilendirmez. Ben kendi işimde,
kendi derdimdeyim” şeklindeki boşvermişliğiyle. Kimimiz “aman ya kadınmış
mağdur” diyebilecek denli şuursuz cinsiyetçi ayrımcılığıyla. Kimimiz “her yerde
oluyor. Büyütecek bir şey yok” şeklindeki akıllara durgunluk veren hak ve
adalet bilmez mantıksızlığıyla. “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı
eskit etmeyeceksin” şeklinde diline doladığı hayvanlığıyla. Kimimiz doğru
şekilde yasal düzenlemeler yapmayarak. Kimimiz yasaları doğru
uygulamayarak. Kimimiz “aman görünce
şahit yazarlar” demesi ya da buna benzer şekilde düşüncelerle devekuşu misali
başını kuma sokarak. Kimimiz boşver ahlakı bir tecavüz sahnesi koy tavan yapar
izlenme oranı” diyerek. Kimimiz “yav ne haberi çıkaralım ona söylesen dert buna
söylesen zarar sen en iyisi bir bıçaklanmış, vurulmuş, tartaklanmış bir kadın
haberi koy. Ya ülkemizdeki de yetmez sen dünyadan bul” şeklinde bir yayın
ahlakı benimseyerek. Kimimiz saçma geleneklerle ve daha nice sıralamaya imkan
olmayan yanlış algı ve tavır ve davranışlarımızla.
Kim
ister Özgecan’ın acı ölümünün kızının, ablasının, annesinin, teyzesinin,
halasının, komşusunun başına gelmesini. Kim ister sevdiklerine zarar gelmesini?
Herkes elini vicdanına koyup bir düşünsün “ben neleri yanlış yapıyorum, nasıl
düzeltebilirim diye.
Herkez
kendi payına düşeni yaptığında; toplum da
kendiliğinden düzelir zaten.
8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne mağlup giriyoruz. Bundan sonraki yıllara
dersimizi alıp çalışarak açık ara farkla galip gelmeyi umuyor, bütün
kadınlarımızı aydınlık yarınlar için daha düzgün erkekler yetiştirmeye bu
bilincin yayılması için de canla başla çalışmaya davet ediyorum. Kadının daha
bilinçli davrandığı ve toplum içindeki haklı yerini alabildiği daha nice 8 Mart
Dünya Emekçi KADINLAR Günümüz olsun.
Kucak
dolusu selamlar…
Suzan
AYAR
Kadın
Konulu Yayın Yönetmeni