16 Mart 2015 Pazartesi

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNE MAĞLUP GİRENLER; Suzan AYAR, Kadın Konulu Yayın Yönetmeni

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNE MAĞLUP GİRENLER
“Dişisine kötü davranan tek canlı insanoğludur” der Jack LONDON. Özgecan’ın tecavüz edilip yakılması bir kere daha göstermiştir ki; Jack London’ın bu sözü söylemesinin üstünden geçen onca zamana karşın insanoğlu bu konuda kendine yakışır kayda değer bir ilerleme sergilemekten uzak kalmış.  Hatta kızdıkça hayvan isimleriyle hakaret etmeyi bir kenara bırakıp onlardan bir şeyler öğrenmeyi deneme vakti gelmiş de geçiyor bile.
Daha söyleyeceklerim var elbette fakat içinizden bir çok kişinin aklından “ohooo olay yaşanalı ne kadar zaman oldu, yeni mi aklınız başınıza geldi?…vb” şeklinde geçirdiklerini tahmin edebiliyorum.
Çalışmalarımızı aylık sürelerle hazırlayarak sizlerle paylaşıyor olmamıza rağmen elbette bir kadına yönelik bu kadar insanlık dışı olay nedeniyle istisna yapıp arada yayın yapabilirdik. Ama istedik ki saman alevi gibi bir anda tutuşup bir anda sönüveren haklı isyanlarını dünden yarına unutuveren toplumumuza yarasını kanatmak pahasına acı gerçekleri gözlerine sokalım ve yüreklerini daraltma riskine rağmen silkinmesi için bir kere daha dürtükleyip hatırlatalım.
Hepimiz en az bir şekilde tepkimizi gösterdik. Kimimiz sokaklara dökülüp toplum vicdanının sesi oldu. Kimimiz siyahlara büründü. Kimimiz facebook, twitter, instagram …vb gibi sosyal paylaşım sitelerinde ya da başkaca sanal platformlarda acısını, ayıplamasını haykırdı. Kimimiz demeçlerinde, köşe yazılarında konuya yer verip toplumca geldiğimiz vahim noktaya dikkat çekti. Kimimiz whatsapp’da durumunu 3 siyah kare kutucuk yaptı. Kimimiz change.org’da kampanya imzaladı.  Kimimiz senaryolarında benzerliklerle konuyla ilgili mesaj verdi. İmkanları ölçüsünde tüm bu tepkileriyle “yeter” demek istedi başta kadınlarımız olmak üzere halkımız. “Artık bunları görmek istemiyorum”, “kadınlara yönelik şiddet bir son bulsun”, “yeter artık kadının giydiğiyle değil, giydiği yüzünden yaşadıklarıyla mücadele edin”, “yeter cehalet ve kolaycılıkla kendi sahip çıkamadığınız namusunuzu kadına endekslemeyin”, “yeter artık kadınlara söverek erkeklik yarışına girmek yerine adam olun, sevdiklerinizi doğru düzgün sevin”, “ yeter artık taciz ve tecavüz yasalarla gereğince cezalandırsın”,  “yeter artık adam olun, insan olalım”, “ yeter artık kadını siyasete kötü malzeme haline getirmeyin”, “yeter artık medyanın gün doldurmak ya da konuları gözden uzak tutmak zihniyetiyle kadına yönelik iğrenç şiddet hikayeleri son bulsun”…vb demek istedi.
Ne yazık ki sahip oldukları imkanlarla insanın tüylerini diken diken eden, insanlığımızdan utandıran, tahammül edilmesi zor sözler sarf edenler de oldu. Yapılması gereken şey basit arkadaşlar. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” zihniyetiyle çirkin, insanlık dışı yorum yapanların albümlerini almayın, köşe yazılarını okumayın ve gazetelere hakkında şikayette bulunun. Bu tip insanlara verilebilecek en büyük ceza görmezden gelmek; zira birinin cevabı, fark edildiği bilgisiyle geri dönüyor kendisinde. Sizin cevabınız içindekileri dinleme ve anlama yeteneği olan bir kimsenin zaten o şekilde konuşması ya da yazması söz konusu değildir.
Peki en önemlisi bu acı olayın tekrarlanmaması için ne yapmak lazım. Lütfen “Toplum böyle, giderek de kötüleşiyor” kolaycılığına sığınmadan düşünelim ve  hatırlayalım ki; sonuçta toplum dediğimiz senin benim gibi insanların birleşiminden oluşuyor.
Olanca imkanımızla tepki koymak güzel hele bu denli acı bir olayla olsa da insanların birbirine kenetlenmesi kesinlikle şahane. Ama yeterli mi?
Eğitim anne karnında başlayıp mezarda biter diyenlerdenim. Sizce de çifte standartlı çocuk yetiştirme eğilimine büyük oranda bir son vermek gerekmiyor mu? Kaçımız evde oğullarına “kız kardeşinle / ablanla (hatta annenle) doğru konuş, saygılı ve özenli davran”, “kız kardeşinin/ablanın/ annenin kıyafetiyle değil; adamsan giydikleri yüzünden kendisine terbiyesizlik edenlerle mücadele et”,  “konuştuklarında dinle, sözlerini bitirmelerine izin ver”, “hayatları hakkındaki kararlara saygı göster” …vb şeklindeki sözleri sarf ediyor?
Giderek yaygınlaşan ilahiyat okulları ve kızı erkeği ayrıştırmaya yönelik eğitimle henüz fidan olan çocuk ve gençlerimiz ne ara karşı cinsle nasıl bir arada olunur, nasıl oturulur, nasıl konuşulur ahlakını öğrenecek? Doğru şekilde yaşamayı öğrenemeyen çocukların doğru davranmalarını, hele hele yüksek mevkilere geldiğinde doğru kararlar vermesini beklemek ne denli doğru?
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüklerine bakın.” Der Albert CAMUS. Ülkemizdeki son ölümlere bakarak kim görmek için can atılası bir ülke olduğumuzu söyleyebilir Allah aşkına?
Şu bir geçek ki yaşanan her türlü vahşette hepimizin parmağı var. Kimimiz “dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek peşine düşmez”, “bir kadın hayır diyorsa aslında evet demektir, ya da nazlanıyordur”, “mini etek giyip sokağa çıkıyorsa; aranıyordur” ...vb şekildeki cahilane sözlerden cesaret alıp arsız davranışlarıyla. Kimimiz “ya aman banane, beni ilgilendirmez. Ben kendi işimde, kendi derdimdeyim” şeklindeki boşvermişliğiyle. Kimimiz “aman ya kadınmış mağdur” diyebilecek denli şuursuz cinsiyetçi ayrımcılığıyla. Kimimiz “her yerde oluyor. Büyütecek bir şey yok” şeklindeki akıllara durgunluk veren hak ve adalet bilmez mantıksızlığıyla. “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eskit etmeyeceksin” şeklinde diline doladığı hayvanlığıyla. Kimimiz doğru şekilde yasal düzenlemeler yapmayarak. Kimimiz yasaları doğru uygulamayarak.  Kimimiz “aman görünce şahit yazarlar” demesi ya da buna benzer şekilde düşüncelerle devekuşu misali başını kuma sokarak. Kimimiz boşver ahlakı bir tecavüz sahnesi koy tavan yapar izlenme oranı” diyerek. Kimimiz “yav ne haberi çıkaralım ona söylesen dert buna söylesen zarar sen en iyisi bir bıçaklanmış, vurulmuş, tartaklanmış bir kadın haberi koy. Ya ülkemizdeki de yetmez sen dünyadan bul” şeklinde bir yayın ahlakı benimseyerek. Kimimiz saçma geleneklerle ve daha nice sıralamaya imkan olmayan yanlış algı ve tavır ve davranışlarımızla.
Kim ister Özgecan’ın acı ölümünün kızının, ablasının, annesinin, teyzesinin, halasının, komşusunun başına gelmesini. Kim ister sevdiklerine zarar gelmesini? Herkes elini vicdanına koyup bir düşünsün “ben neleri yanlış yapıyorum, nasıl düzeltebilirim diye.
Herkez kendi payına düşeni yaptığında; toplum da  kendiliğinden düzelir zaten.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne mağlup giriyoruz. Bundan sonraki yıllara dersimizi alıp çalışarak açık ara farkla galip gelmeyi umuyor, bütün kadınlarımızı aydınlık yarınlar için daha düzgün erkekler yetiştirmeye bu bilincin yayılması için de canla başla çalışmaya davet ediyorum. Kadının daha bilinçli davrandığı ve toplum içindeki haklı yerini alabildiği daha nice 8 Mart Dünya Emekçi KADINLAR Günümüz olsun.
Kucak dolusu selamlar…
Suzan AYAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder